Mihenk taşı: Çemberlitaş
Bir dönemin Forum Constantinisi’nden geriye kalan tek yapı olan Çemberlitaş hemen her dönem yabancı gezginlerin ilgisini çekmiş ve çok sayıda gravürü yapılmıştır. Son restorasyonu 2001-2010 yılları arasında yapılan Çemberlitaş aynı zamanda içinde yaşadığımız şehrin mihenk taşı görevini yapmaktadır.
Vitruvius’un, muhtemelen MÖ 25 yılında yazdığı “De Architectura / Mimarlık Üzerine” isimli kitabının IV. Bölümü’nün başlığı “Şehirler için Sağlığa Uygun Yerlerin Seçimi” adını taşır. Vitruvius, sağlıklı bir kentin kurulabilmesi için on iki şarta dikkat edilmesi gerektiğini belirtir. Sanırım yeryüzünde bu şartlara uyan en önemli kent İstanbul’dur. Kuruluş tarihi belirsiz olan İstanbul için ne yazık ki yaygın olarak MÖ 660-658 tarihleri arasında Megaralı Grekler tarafından kurulduğuna dair söylence itibar görmekte ve günümüzde de varlığını sürdürmektedir.
Megaralı Grekler hikâyesi
MS II. yüzyılın ortalarına doğru Dionysios Byzantios’un yazdığı “Anaplous Bosporou / Boğaziçin’de Bir Gezinti” isimli kitapta, “Bosporos Burnu’nun biraz yukarısında Athena Ekbasia Sunağı vardır. Koloni kurucuları tam burada karaya çıkmış ve tıpkı vatanları için çarpışanlar gibi savaşmışlardır” denilmektedir. Eğer burada bir yerleşme yoksa niçin savaşılır, savaş ancak size direnen bir topluluk varsa yapılır. Bu sözcükler bize sanılanın aksine bölgede bir yerleşme olduğunu göstermektedir. Yaşlı Plinius’un “Lygos / Ligos” adı ile sözünü ettiği bu kentin muhtemelen erken dönem yerleşimciler tarafından kurulduğu düşünülmektedir.
Yeni Roma düşüncesi
Roma’nın yanı sıra imparatorluğa yeni bir merkez kent kazandırma isteği ilk olarak İmparator Diocletianus (284-305) tarafından dile getirilir. Önce Troia olarak seçilen ve bir sur duvarı inşa edilen yeni başkent için daha sonra Split ve Nikomedia gündeme gelirse de Diocletianus’un ölümü üzerine bu düşünceden vazgeçilir. Marlia Mundell Mango bir yazısında Constantinopolis için; “Roma’da olmayan olağanüstü bir güzelliği vardı.” demektedir.
İmparator Septimus Severus’un (193-211) II. yüzyılın sonları ile III. yüzyılın başlarında yaptığı düzenlemeler sonucu şehirde çeşitli ana ve ara caddeler oluşmuştur. Bunlardan en önemlisi “Decumanus maximus” veya daha bilinen adı ile “Mese-günümüz Divanyolu” caddesidir. Constantinus döneminde şehir surlarının daha batıya alınması ile birlikte bu cadde yeni surların tören kapısına kadar uzatılır, eski surların bulunduğu bölümde, II. Tepe’nin tam üstüne “Forum Constantini” inşa edilir.
Yeni Roma’nın açılışı
Yeni Roma’nın açılışı, Constantinus’un 25. hükümdarlık yılına denk getirilir. Astronomlar ve gök bilimciler bu açılış için 4 Kasım 328 tarihini uygun görürlerse de daha sonra yeni bir tarih belirlenir; 11 Mayıs 330. Açılış törenini Pagan din adamları yönetir; Başrahip Pratextus, Hierophant ve filozof Sopater. 40 gün süren törenler İmparator Constantinus’un Güneş Tanrısı benzeri atların çektiği araba ile altın yaldızlı ahşap heykelinin Hipodrom’a getirilmesiyle başlar. Yeni Roma’nın kuruluşunun en önemli simgesi olan “Forum Constantini” bu törenlerin en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Hipodrom’daki törenden sonra, Forum Constantini’ye gelen İmparator ve halk tarafından yapılan kutlamalarla tören sona erer. Daha sonraki dönemlerde yapılan kutlamalar sırasında da Forum Constantini ve buraya dikilen sütun önemli roller üstlenir. Resmî kutlamalar sırasında dikilitaş üzerinde bulunan heykele ve kutsal emanetlere saygı ve şükran sunulmaktadır. Bu törenler artık Hristiyan seremonisi şeklinde icra edilip rahiplerce yönetilmektedir.
Orijinal çizimi, IV. yüzyıla tarihlenen Tabula Peutingeriana’da Çemberlitaş’ın da görüldüğü döneminin üç önemli kenti Roma, Konstantinopolis ve Antakya farklı bir şekilde belirtilir. Konstantinopolis’te tahtta oturan kişinin hemen solunda dört kademeden oluşan ve tepesinde sol elinde uzun mızrak, sağ elinde ise dünyayı temsil eden küre tutan çıplak bir heykelin olduğu sütun yer almaktadır. Dönemin yazarlarının aktardığı kadarıyla bu heykel Konstantinus=Apollon ya da Helios’dur. Çünkü Konstantinus kendini Güneş Tanrısı ile bir görmekte ve tanrısal olduğunu düşünmektedir. Çemberlitaş’ın kayıtlara geçen ilk onarımı İmparator II. Theodosius (408-450) döneminde yapılır. Günümüzde üzerinde yer alan demir çemberlerin ilk olarak hangi tarihte yapıldığı konusunda güvenilir bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak 1079 yılında yıldırım düşmesi sonucu zarar gören demir çemberlerin yenilendiğine dair bir kayıt bulunmaktadır. 1105 yılında şiddetli bir fırtına sonucu en üst bölümünde yer alan üç tamburun devrildiği, İmparator Manuel Komnenos (1143-1180) tarafından yapılan tamirat sırasında iki tamburun yerine yerleştirildiği, üçüncü tamburun ise yeniden yapıldığı ve üzerinin mermer plakalarla kaplandığı söylenmektedir. Ancak o kadar yüksek bir mesafeden düşen tamburların parçalanmadan kalmasının mümkün olamayacağını düşündüğümüzde yalnızca bir tamburun düştüğü ve yerine bugün görmekte olduğumuz tamirin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu tamiri belirten kitabenin üzerinde; “Dindar İmparator Manuel zamanla harabeleşen bu kutsal eseri onartmıştır” yazısı okunmaktadır.
Zaman içinde meydana gelen deprem ve yangınlar sonucu büyük tahrip olan Forum Constantini, en son darbeyi Latin İstilası sırasında alır. Forum’da bulunan değerli tüm metal aksam ve taşlar sökülerek Avrupa’ya taşınır.
Şehrin fethinden sonra bu anıtın zaman zaman onarılarak yaşatılması, Osmanlı İmparatorluğu anlayışının geçmişle özellikle de eski uygarlıklarla ilişkisini açıklaması açısından çok önemlidir. Camiye çevrilen kiliselerin onarılmasından farklı olarak hiçbir yararlı fonksiyonu olmayan bu sütunun şehrin geçmiş dönemlerine ait bir anı olarak korunmasına çalışılmıştır. 1779 yılında meydana gelen yangın sırasında sütunda ve özellikle kaidesinde meydana gelen çatlak ve bozulmalar sonrası, sütunun emniyete alınması için kaidesi, küfeki taşlarla örülmüş minare kaidesine benzer ilave ile güçlendirilmiştir. Bir dönemin Forum Constantinisi’nden geriye kalan tek yapı olan Çemberlitaş hemen her dönem yabancı gezginlerin ilgisini çekmiş ve çok sayıda gravürü yapılmıştır. Son restorasyonu 2001-2010 yılları arasında yapılan Çemberlitaş aynı zamanda içinde yaşadığımız şehrin mihenk taşı görevini yapmaktadır.
Çemberlitaş’ın dikiliş tarihi olarak 328 veya en geç 329 yılı kabul edilmektedir. Yani yapılışından günümüze 1696 ve 1697 yıl geçmiştir. Orijinal Forum Constantini zemininden 35 metre yüksekliğinde olan Çemberlitaş, şehrin yaşadığı bunca fırtına, yangın ve depreme rağmen ayakta durmakta ve varlığını sürdürmektedir.
Hemen her deprem sonrası televizyonların önünde insanlarımızı korkutmak için sıraya giren ilim erbabı geçinenlerin bir fırsat bulup, Sarayburnu’ndaki Gotlar Sütunu’na, Sultanahmet Meydanı’ndaki Dikilitaş ve Örme Sütun’a, Çemberlitaş’a ve Fatih’te bulunan Kıztaşı’na bakmaları gerektiğini belirtmek isterim. İki bin yıla yakın süredir varlığını sürdüren bu dikilitaşlar ve benzer pek çok sayıdaki anıt İstanbul’un deprem riskinin en mükemmel göstergeleridir. Bunca yıldır ayakta duran bu eserler bize İstanbul’un deprem riski hakkında söylenen sözlerin pek de gerçeği yansıtmadığını göstermektedir. Çemberlitaş üzerine yaptığı araştırmalar ve yayımladığı kitap için Murat Sav’a teşekkür ederim. Bu yazımı kaleme alırken yaptığı açıklamalarından çok faydalandım.
Murat Sav, Forum Constantini Çemberlitaş Sütunu ve Meydanı, İstanbul, 2021.